Dün gibi anımsıyorum. Üçüncü milenyumun başlarında 26–27 Ocak 2002 tarihinde, -bilen, bilir-tarihçilerin kutsal mekânı Londra’daki “Doğu ve Afrika Çalışmaları Okulu” (School of Orient and African Studies SOAS)’nda Soykırım Nesilleri konulu bir bilgi şöleni(sempozyum) ‘ne katılmıştım. Orada yaşayan Türklere yakınlığıyla tanınan, Ermeni tarihçi ve sanat eleştirmeni Prof.Hovhaness Pilikian’la tanışmıştım. Koşar adımlarla yanımıza gelen ve kartını bizlere takdim ettikten sonra; başını rahmetli Gündüz Aktan’ın omzuna koyarak, ağlayan aşağıdaki tümcelerle bir çırpıda yaşamını özetleyen bir bilim adamı ile birlikte olmuştuk. Bana dönerek:
“ Dediklerinize aynen katılıyorum. Benim ailem de Anadolu kökenli. Babam 1915 yılında Adapazarı’ndan göç etmek zorunda kalmış. O tarihte yaşanan olayları, ister soykırım, ister katliam, isterse etnik temizlik olarak değerlendirin, ne olursa olsun ortada yaşanan bir durum var. Ben yaptığım çalışmalarımda bunun arkasında asıl planlayıcı güçlerin İngiliz ve Alman emperyalizmi olduğunu gördüm.”
Onlarca yıldır yaşamış olduğu psikolojik travmatik olguyu görüyor ve içim eziliyordu. Hele ki bunları söylerken başını rahmetli Gündüz Aktan’ın omzuna koyarak ağlaması, yaşanan bir gerçeği yansıtıyordu. Prof. Pilikian yaşamını varlığının nedeni olan, genelleşmiş bir sorun gibi önemli sorunlara neden olabilecek bir olguyu yani “mağduriyet psikolojisi”ni kendi belleğinde yaratmış ve bunu bir sosyal rol ve yeni bir kimlik olarak benimsemişti. Daha doğru bir deyişle, dış dünya ile ilişkilerinde sorunlar yaşamış olduğu her halinden belli oluyordu. Pilikian konuşmasını şöyle sürdürmüştü:
“ İngilizler ve Almanların fikir hocalığını Teşkilat-ı Mahsusa tarafından örgütlenen çeteler “Ermeni Soykırımı”ndan sorumludur. Yaşananların sorumlusu olarak Türk halkını özellikle de bugünkü Türk halkını göstermek doğru bir yaklaşım değildir. Halkların birbirine düşmanlığı olamaz. Türkiye’den göç eden olayların birinci dereceden şahidi ve mağduru babam bana bunu öğretti.”
Sözün bittiği yer işte bu tümcede gizli idi. “Halkların birbirine düşmanlığı olamaz.” 1915 olayları ele alındığında, meseleye “1915 Olayları” içersinden “Osmanlı Halkları Trajedisi” olarak bakmak gerekmektedir. Geçen makalemizde irdelediğimiz gibi “Tehcir” gibi yapılan diğer büyük yanlışlardan birisi de meseleye “Ermeni Sorunu” olarak yaklaşmaktır. Buyaklaşım yanlışların belki de en büyüğüdür. Sorunsalı “Ermeni Sorunu” olarak yaftaladığınızda, Ermenilerin de “Türk Sorunu” var olduğunu gündeme getiriyorsunuz, demektir. Olaya Türklerin “Ermeni Sorunu” olarak baktığınızda, meseleyi içinden çıkılmaz bir hale getiriyorsunuzdur ki, gerçekten de en tehlikeli yaklaşım budur. Oysa bu mesele doğrudan doğruya yayılmacı büyük devletlerin “Doğu Sorunu” (Eastern Question) bağlamında Osmanlı Devletinde yaşayan otantik halkların arasına nifak sokmaktan başka bir şey değildir. Sağlıklı sonuçlara ulaşabilmek için “Türkiye-Ermenistan İhtilafı”na öncelikle Büyük Devletlerin “Şark Meselesi” bağlamında yaklaşılmalıdır. Sorunun çıkış noktası ise Osmanlı Devletinin İslam çoğunluğu olan Kırım‘ı yitirmesinden sonra canından can kopartarak imzalamış olduğu “1774 Küçük Kaynarca Antlaşması” olmuştur. Günümüzde Kırım’da ve Ukrayna’da yaşananlar da 240 yıl önce yaşanandan pek farksız değildir. Bu nedenle, Rusya güdümündeki ve özellikle Kafkasya’da yaşayan Ermeniler, 1798'den itibaren Rusya’nın Kırım’dan Kafkasya'ya, Kafkasya'dan Kilikya(Çukurova)'ya doğru savaş hareketlerinde tüm Osmanlı Rus savaşlarında öncü rolünü üstlenmişlerdir. Özetleyecek olursak, 1798, 1800, 1808, 1809, 1828, 1829, 1853, 1877–78 savaşlarının kavramsal ana konsepti, siyasî zeminde Osmanlı Devletinin paylaşılmasını doğu Anadolu illerinde yapay bir Ermenistan ve özerk Kürdistan Devletçiklerinin kurulması üzerine bina etmek demektir. Unutulmamalıdır ki, bu sorunsal öncelikle “Bir Türk-İslam kenti olan “Revan”’ın “Erivan Oldurma Serüveni “ve devamında Anadolu’ya doğru genişletilmesidir.” Konunun Rus kaynaklarıyla teyit edildiğinde gerçeklik daha da belirgin bir biçimde ifade edilebilir. 1908’de “Erivan Vilâyet Matbaası”nda basılan Rusça resmî ”Pamyatnaya Knijka Erivanskoy Guvernii na 1908 God” adlı il yıllığında Erivan’da 242 köyde 65.149 “Tatar” (Türk), 5.579 Kürt Toplam = 70.728 Müslüman) ve 45.329 Ermeni olduğu belirtilmektedir. Taşnakçı Ermeniler, Mart 1918 ‘den başlayarak ,”Revan Türkleri”ni pek vahşice kırıp kaçırtarak,”Ermeni Çokluğu” kurmağa çalışmışlardır.”1ifadeleri bulunmaktadır. Bu konu belleklerimize iyi bir şekilde yerleştirilmeli ve kazınmalıdır, sevgili okurlar.