“Evlerine ateşler salsın”’la bir anda tırmanan gerilim ve hemen akabinde başlayan “Beddua mı? Mülâane (Karşılıklı Lanetleşme)mi?” tartışması arasında yol bulmağa çalışırken, yoksa bir toplumsal körlüğe mi sürükleniyoruz? Ne dersiniz? Sevgili okurlar… Bunun nerelere ulaşacağı pek bilinmez ama 17 Aralık krizinden sonra ekonomik açıdan yitirilenler bir yana, yaşanılan olayların bu kertesinde bilinen bir gerçek var ki, halkın yükselen tansiyonunun gerilettirilmesi ve krizin sorumluluğunun bir şekilde birileri tarafından yüklenilmesi durumuyla da karşı karşıya olduğumuz realitesidir.
Tarihte benzer durumlar bir ritüele bağlanmıştır. Örneğin, Musa Peygamber ve halkı Sina Çölü’nde kaldıkları 40 yıl boyunca "Büyük Kâhin" ya da “Başrahip Kohen Gadol” günahlara kefaret olarak takdimler sunardı. Ekim (Tişri) ayının 10.günü (Yom Kipur)’nde, tören sırasında “Kohen Gadol” halkın günahlarını itiraf ederken, ellerini bir keçinin üzerine koyardı. Daha sonra bu keçi yabana salınır ve bir uçurumdan aşağı atılırdı. Bu şekilde bu kefaret ile birlikte Yüce Tanrının bağışlayıcılığı simgeleştirilirdi. Birilerinin suçlarını yüklenen başkası, demek olan ‘Günah Keçisi’ kavramı bu törenden kaynaklanmaktadır.
Kefaret ve günah keçisi kavramları birbirleriyle örtüşen kavramlardır. Ortada yargıya intikal etmiş bir suç olduğuna ve bu suça birden çok kişi iştirak ettiğine göre, şimdilerde başı yakılarak diğerlerinin günahlarının da üstüne yüklenileceği kişi aranmaktadır. 1999 Depreminden sonra bulunan bir “Veli Göçer” gibi, İlahlara kim kurban edilecek doğrusu merak edilmektedir.
Tanrı katında “Gözden Düşmüş Melekler” gibi “Gözden Düşenler“ bu tür olaylarda hedef tahtası için seçilirler ya… Ne diyelim, mızrağı çuvala sokmaya uğraşmadan Yerel Seçimlere bir adım kala “Büyük Rüşvet Operasyonu”nun üstünün kapanmaması her şeyden fazla önemini muhafaza etmektedir. Zaten, şimdiye kadar olan oldu, bundan sonra tek dileğimiz, fırtına öncesi bu sessizlikte bekleyip olanları açık seçim görebilmekten ibarettir, sevgili okurlar…