Yaşı 50’nin üzerinden olanlar mutlaka anımsayacaklardır. Sadece TRT’ye bağımlı olduğumuz zamanlardı. Eğlence programlarının aranılan sunucusu Orhan Boran’ın ses tınısının tüm hücrelerimize kadar işlediği devirde 3–5 dakikalık bir periyoda sığdırılan “Evet/Hayır” yarışmasıyla bir anda ünlenen bir sunucumuz daha olmuştu. Adı Erkan Yolaç’tı. Konuklarını İzmir Marşıyla çağırır, kazansın, kazanmasın onları aynı marşla uğurlardı. Evet/Hayır yarışmasının şimdiki bilgi ölçme içerikli programlar gibi, spesifik, kafa patlatılacak bir yanı olmadığı için, toplumun her kesiminden herkes katılabilir ve herkes keyifle takip edebilirdi. Bütün bunları niye söylüyorum? Sevgili okurlar, 24 Nisan Ermeni Soykırım iddialarının 99. yıldönümünde herkes ABD Başkanı Obama ne söyleyeceğine kilitlenmiş vaziyetini tasvir etmek için söylüyorum. Aslına bakarsanız, Obama ve kendisinden önceki başkanlar Soykırım’la ilgili neler söylemediler ki, hemen hemen her şeyi söylediler. Hatta Obama diğer Başkanlardan daha da ileri giderek, birkaç yıldan beri Ermenilerin ağzıyla “Büyük Felâket” (Medz Yeğern)’ı terennüm etmeye devam ediyor, bu sene de aynısını söyledi. Peki, bu süre içerisinde biz ne yaptık? “Oh be, ne güzel! Bu seneyi de kurtardık” dedik ve bu konudaki olumlu çalışmalarımızı hemen rafa kaldırdık. Yıllardan beri, olumlu bir strateji ortaya koymadan, “ağustos böcekliğimize” devam ettik, zamanımızı geçirip, geldik. Fazladan her 24 Nisan’da, “Helal olsun, Bay Başkana bu sene de “soykırım” demedi, diyerek bir tek zil takıp oynamadığımız kaldı. Evet, Sevgili okurlar, Erkan Yolaç’ın Evet/Hayır yarışması gibi, “soykırımı” söylemediğine sevindik durduk. Hâlâ da devam ediyoruz. Ama Obama onun dışında her şeyi söyledi, fark etmez. Soykırım demedi, daha ne desin? Neyse…
Bu yıl farklı oldu, biz 24 Nisan’a kilitlenmişken, beklemediğimiz bir açılım Ankara’dan 23 Nisan öğle saatlerinde geldi. Diğer yıllardan farklı olarak, bu yıl 23 Nisan’da Başkan Obama’nın geleneksel konuşmasından bir gün önce, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu tarafından yapılan açıklamalara göre, adil ve insanî duruş kapsamında velûd (çok eser veren) bir tartışma ortamı sağlayabilmek amacıyla Ermenistan Cumhuriyeti ve onların söylemiyle Diaspora Ermenilerine zihin, gönül ve el uzatılarak bir insanî dokunuş operasyon icra edildi. Ve de bu şekilde zamanın ruhunun yakalanacağı veciz bir biçimde ifade edildi. Başbakan Erdoğan’ın açıklamaları gündeme bomba gibi düşmese de bayağı bir ses çıkarmasını bildi. Hatta bu konuda Obama’nın önüne geçti ve Obama’nın açıklamalarını gölgeledi, bile denilenilebilir. Biraz daha ileri gidilerek, söylemde bir nevi “vuruşta ön alma” (preemptive strike) operasyonu icra edildiği de söylenilebilir. Başbakan Erdoğan,
“Milyonlarca insanın hayatını kaybettiği I. Dünya Savaşı esnasında, “tehcir” gibi gayrî insanî sonuçlar doğuran hadiselerin yaşanmış olması, Türkler ile Ermeniler arasında duygudaşlık kurulmasına ve karşılıklı insani tutum sergilenmesine engel ol-mamalıdır.”
Biçiminde taziyelerini sundu, bir de üstüne üstlük ilk kez resmî ağızdan hem Arapça metinde hem de Türkçe metinde “Tehcir” sözcüğünü kullandı. Başbakan Erdoğan’ın “Taziye Mesajı” Başbakanlık internet sitesinden Türkçe dâhil dokuz dilde yayınlandı. Türkçe Taziye mesajında belirtilen “Tehcir” sözcüğünün karşılıkları diğer lisanlarda aşağıdaki biçimde yer aldığı görüldü:
Tercüme Dili Terim Anlamı
İngilizce RELOCATION Yeniden İskân
Fransızca LES DEPLACEMENTS Yer Değiştirmeler, Deplasmanlar
Almanca UMSIEDLUNGEN Yerleştirme
İspanyolca LOS DESPLAZAMIENTOS Yer Değiştirmeler
Rusça PERESELENİA LKODEY Zorunlu Göç
Arapça TEHCİR Zorla Göç
Batı Ermenicesi ------- Zorunlu Tahliye
Doğu Ermenicesi ------- Zorunlu Tahliye
Sevgili okurlar burada en tehlikeli ve başımızı ağrıtacak sözlük Arapça ve Türkçe metinlerde kullanılan “Tehcir” sözcüğüdür. Neden tehlikeli olduğuna yakından bir bakalım. Elinize herhangi bir Arapça-İngilizce sözcük aldığınızda “Tehcir” sözcüğünün İngilizce anlamını siz her ne kadar İngilizce çeviri metne “Yeniden İskân” (RELOCATION) yazsanız da Arapça “Tehcir” sözcüğünün İngilizce anlamı “Deportation” dur ve bunun da Türkçe anlamı “Zorla Göç Ettirmek”tir. Derinlemesine bir Arapça hatta bir Osmanlıca Sözlüğe baktığınızda ise, “Tehcir” sözcüğünün anlamı; “Zorla yurdundan çıkarmak, Zorla sınır dışına çıkarmak, Zorla hicret ettirmek, Sürgüne yollamak, Zorla sürmek ve öğle sıcağında üstte yok, başta yok bir vaziyette zorla bir yerden bir yere gitmeğe zorlamak” demektir. Yani, bu kelime hiç de göründüğü gibi masum bir sözcük değildir. Daha açıkçası başımıza bela açabilecek bir kavramdır. Bu kavram ne Arapçayı ne de Batılı bir dili bilmeyen sözde Tarihçilerle milletin diline pelesenk edilmiştir. Bu konudaki literatürü bozmuştur. Zaten, Osmanlı Devleti de bu konuda çıkarmış olduğu geçici kanunda bunu hiçbir zaman kullanmamış bir Mütareke Dönemi Mahkemesi olan “Nemrut Mustafa Paşa Divanı”nda
söylenmiş, söyletilmiş bir kavramdır. Oysa Osmanlı Devleti, bu konuda “Askeriyece Uygulanacak Önlemler Geçici Yasası” çıkarmıştır. O halde biraz daha teknik yazalım.
İsyanların bastırılması amacıyla, Osmanlı Devleti’nce, 14 Mayıs 1331 (27 Mayıs 1915) tarihli “Vakt-ı Seferde İcraat-ı Hükûmete Karşı Gelenler İçin Cihet-i Askeriyece İttihaz Olunacak Tedabir Hakkında Kanun-u Muvakkat” (Savaş Zamanı Hükümetin İcraatına Karşı Gelenler İçin Askeriyece Uygulanacak Önlemler Hakkında Geçici Yasa)çıkarılarak yürürlüğe konulmuştur. 19 Mayıs 1331 (01 Haziran 1915) tarih ve 2189 sayılı Takvim-i Vekâyi’de yayımlanarak yürürlüğe giren bu Kanunun 1’inci maddesi; “Ordu ve müstakil kolordu ve fırka (tümen) kumandanları, icabat-ı askeriyeye mebni (askerî gereklerden ötürü) veya casusluk ve hiyanetlerini hissettikleri kura (köyler) ve kasabat (beldeler) ahalisini münferiden (tek tek) veya müctemian (toplu olarak) diğer mahallere sevk ve iskân ettirebilirler.”savaş sırasında ordu, kolordu ve tümen komutanları, bunların vekilleri ve müstakil mevki komutanları, halk tarafından herhangi bir suretle Hükûmet emirlerine, ülke savunması ve asayişin korunması ile ilgili icraat ve alınan tedbirlere karşı muhalefet, silâhlı tecavüz ve direnme görürlerse, her türlü önlemi almaya ve uygulamaya yetkili ve zorunludurlar.“ biçiminde bağıtlanmıştır.
Dikkat ediniz, geçici yasa salt Ermenileri hedeflememiştir. Bir bütün olarak savaş zamanında hükümete isyan edenleri hedeflemiştir. Evet, sevgili okurlar, “Tehcir” son derece tehlikeli bir sözcüktür. Nedeni şu, bu sözcük, hem 1949 Cenevre Sözleşmesine göre bir “savaş suçu” dur, hem de İkinci Dünya Savaşını müteakip kurulan Nuremberg Mahkemelerinde belirtildiği gibi “insanlığa karşı işlenen” bir suçtur. Bu sözcüğü kullanmakla tüm dünyaya açıkça itiraf ediyorsunuz ki, “biz Türkler, hem savaş suçu, hem de insanlığa karşı suç işledik” diyorsunuz. Hayır, hayır bizim atalarımız böyle bir suç işlemedikleri gibi, aksine onlar büyük bir mağduriyete uğramışlardır. Hele hele, bizlerin yüzlerini karartacak herhangi bir suça iştirak etmemişler ve de karışmamışlardır. 1915 Olaylarını “Tehcir” ile yaftalamak, Nemrut Mustafa Paşa Divanı (Quisling Court) ağzıyla konuşmak ve daha ilk dakikada kendi kalemize gol atmak demektir. Bu Türkiye için Obama söylemiyle ifade edelim, çok, çok “Büyük Felâket”tir. Dikkat ettiniz değil mi? Sayın Başbakan’ın “Taziye” mesajı haber kanallarına düşer düşmez, 23 Nisan akşamı Erivan’dan tazminat avazeleri yükselmeğe başlamıştır. Çanakkale Kara Savaşlarının 99. Yıldönümünde, ebediyete intikal eden aziz şehitlerimizin, Birinci Dünya Savaşının hemen sonrası kurulan Ermeni “Nemesis” örgütü ile daha sonra kurulan “Asala” örgütünün yapmış olduğu yargısız infaz suikastlarına hedef olan devletimizin güzide insanlarının ve diplomatlarımızın naçiz ruhları önünde tazimle eğiliyor ve kederli milletimize taziyelerimi sunuyorum, sevgili okurlar.