HABERSPOTU.COM- Biz sadece vücudumuza nasıl davrandığımız kadar iyiyiz. Günlük yaptığımız aktiviteler ve seçimlerimiz iç dünyamızı etkileyebilir. Dengesiz sindirim sağlığı, yetersiz beslenme ve çevresel toksinler genel sağlığımızı etkiliyor. Kronik hastalık hakkında konuştuğumuzda, bağırsak hakkında da konuşmamız gerekiyor. Modern tıbbın babası sayılan Hipokrat 2000 yıl kadar önce “bütün hastalıklar bağırsakta başlar” demişti. Onun ne kadar doğru düşündüğünü, bugün yapılan bilimsel çalışmalar gösteriyor. Birbiriyle alakasız görünen pek çok hastalığın altında bağırsak mikrobiyomuyla ilgili sorunların olabileceği her geçen gün daha iyi anlaşılıyor. Başka bir deyişle, bağırsaklarımızın sağlık durumu bütün vücut sistemlerimizi etkiliyor. Bağırsakların güçsüzleşmesi veya hasar görmesi kronik hastalıklara, obeziteye ve yaşlanmaya zemin hazırlıyor.
Sindirim sistemi sağlığı ile genel sağlığımız, bağırsakla ilgili sorunlarda ve kronik hastalıklarda yakından bağlantılıdır. Kronik hastalıklar bağırsaktan başlayabileceği gibi kronik hastalığın iyileşmesi de sindirim sisteminden başlar. Kronik hastalıklarda genetiğimiz önemli olmakla birlikte, gittikçe daha fazla araştırma, genetiğimizin çevremizden etkilenebileceğine işaret ediyor. Yani kronik hastalıkların gelişmesinde epigenetiğimiz genetiğimizden daha çok sorumlu olmaktadır. Epigenetik; DNA dizisinde hiçbir değişiklik gerçekleşmeden genlerin fazla ya da az çalışmasından kaynaklanan durumlardır. Epigenetik, bir bireyin genetiğinin DNA dizilimi dışındaki faktörler tarafından kontrol edilmesini sağlar. Epigenetik değişiklikler genleri açıp kapatabilir ve hangi proteinlerin kopyalanacağını belirleyebilir.
Bağırsaklar iç organlar gibi görünmesine rağmen aslında bağırsak ve sindirim sistemimiz dış dünyamız ile iç dünyamız arasındaki en büyük kapıyı oluşturur. Bağırsak bariyerinin bütünlüğü yangının (inflamasyonun) önemli bir bileşeni olduğu için; bu kapı, hastalığın iyileşmesinde ve önlenmesinde ayrılmaz bir rol oynar. Sağlığa açılan kapı olan bağırsaklarımız, evrenle ilk temas eden ve biz ve evren arasındaki ilk savunma hattıdır. Bağırsaklar; bağışıklık sisteminin yaklaşık yüzde 70 ila 80 nini barındırdığı için kapımızdan girmek üzere olan iyi adamlar ve kötü adamlar arasında karar verir. Ayrıca bizi sağlıklı tutmak için bağırsaklarımız trilyonlarca mikroorganizma ile simbiyotik (ortak yaşam) bir ilişkiyi dikkatli bir şekilde sürdürmek durumundadır. Vücut savunmamız iltihaptan kurtulmak için sürekli savaşıyor. Sindirim sağlığımızı iyileştirmek, iltihaplanmanın ve kronik hastalığın üstesinden gelmenin önemli bir yoludur.
Bağırsaklarımızın kontrolden çıkmasının birkaç olası nedeni vardır:
Beslenme: Sağlığımız büyük ölçüde "iyi" mikropları mı yoksa "kötü" mikropları mı beslediğimize göre belirlenir. Yüksek lifli, besin açısından zengin, iltihaplanma karşıtı bir diyet yararlı bakterilerin çoğalmasını teşvik eder, mikrobiyomu zenginleştirir ve bizim için iyi bir iş çıkarmasına yardımcı olur. Sınırlı ya da hiç besin değeri olmayan şeker, işlenmiş gıdalar, aşırı alkol, sağlıksız yağlar, hibrit tahıllar ve yağlı yiyecekler de dahil yanlış beslenme bağırsağın bakteriyel dengesini bozarak kronik hastalıklara sebep olabiliyor. Özellikle genetiği değiştirilmiş tahıllardaki glutenin tüketilmesi bedende yangısal (inflamatuvar) tepkiye yol açabiliyor. Bağırsak duvarındaki sıkı kavşakları doğrudan kontrol eden ve "zonulin" olarak adlandırılan ve sızdıran bağırsaklara yol açan bir madde vardır. İki şey ince bağırsakta zonulin salınımını tetikleyebilir:
-
Bakterilere maruz kalma ve
-
Glutene maruz kalma.
Artık her zamankinden daha fazla zonüline maruz kalıyoruz, bağışıklık sistemimizi "açık" konumda bırakıyoruz ve vücudumuz kronik olarak iltihaplanmaya karşı savunmasız kalıyor.
Kronik Stres: Duygusal ve sosyal stres, mikrobiyomu olumsuz yönde etkileyen stres hormonlarının seviyelerini artırır. Çalışmalar stresli deneyimlerin probiyotik çeşitliliği azaltarak bağırsakta mayanın aşırı çoğalmasına neden olduğunu gösteriyor. Bu durum bağırsak geçirgenliğini değiştirir ve ayrıca epigenetiğimizi etkiler ve iltihaplanmaya yol açar. Bu bağlantı aynı zamanda ters yönde de çalışır: Kötü mikroplar daha fazla iltihaplanma ve stres yaratabilir.
Çevresel Kirleticiler: Gün boyunca yüzlerce evsel ve çevresel kimyasala maruz kalmak mikrobiyom için zorlayıcıdır. Tüm bu kimyasallar bağışıklık savunmamızda stres yaratarak vücudun kendini onarma yeteneğini zorluyor ve günlük onarımların kronik gecikmesine yol açıyor. Biz düzenli olarak bedenlerimiz ve evlerimizi aşırı sterilize ettiğimizde, birçok faydalı mikrop türünü de öldürüyoruz. Kapalı ortamda çok fazla zaman harcamak da bağırsaktaki çeşitliliği sınırlayabiliyor.
Bitkiler yetiştirilirken böcek öldürücüler başta olmak üzere kullanılan çok miktarda kimyasal, genetiği değiştirilmiş ürünler ve gıda katkıları bedende tehlikeli bir toksik yük oluşturabiliyor ve zamanla bağırsak sağlığımızı bozabiliyor.
İlaçlar: Her on kişiden yedisi en az bir reçeteli ilaç kullanıyor. Steroid olmayan iltihaplanma karşıtı ilaçlar ve diğer ağrı kesiciler rekor seviyelerde tüketiliyor. Birçok ilaç mikrobiyomu etkileyebilir ve disbiosise (bağırsak florasında bozulma) yol açabilir. Bu ilaçlardan bazıları şunlardır:
-
Steroid olmayan iltihaplanma karşıtı ilaçlar (ibuprofen gibi)
-
Doğum kontrol hapları
-
Kortizon
-
Kemoterapi ilaçları
-
Uyku ilaçları
-
Mide koruyucu ilaçlar/anti-asitler
-
Opiyatlar
-
Antibiyotikler
ANTİBİYOTİKLER: Konu mikrobiyom olunca antibiyotikler özel bir bahsi hakeder. Antibiyotiklerin amacı bazı bakteri gruplarını öldürmektir. Fakat bunu yaparken yararlı bakterileri de öldürür, mikrobiyom çeşitliliğini olumsuz yönde etkiler ve bağırsak villuslarına (emilim yapan çıkıntılar) zarar verir. Antibiyotikler bazı durumlarda hayat kurtarıcı olabilir, ancak sıkça gerçekten gerekli olmadıkları zamanlarda kullanılırlar. Antibiyotiklerin aşırı kullanımı: obezite, tip 1 diyabet, inflamatuar barsak hastalığı, alerjiler ve astım gibi durumlarda dramatik artışın nedenlerinden biridir. Üzücü olan şey, antibiyotiklerin çocuklarda iyi bakterileri kalıcı olarak öldürebilmesidir. Antibiyotiklerin artan kullanımı ve çevresel toksinler mikrobiyomumuzda dengesizlikler yaratarak bağırsak sızıntısına neden olur.
Çok Yorucu Egzersiz: Aşırı yorucu egzersiz, kan dolaşımındaki proinflamatuar ( iltihaplanmayı arttırıcı) sitokinleri artırabilir ve bağırsağın içini döşeyen hücrelere zarar verebilir. Probiyotik tedavisi, bağırsakları yorucu egzersizin neden olduğu geçirgenliğin artmasından koruyabilir.
Genetik: Sızdıran bağırsakla bağlantılı otoimmün durumların çoğunun genetik bir özelliği vardır, ancak araştırmalar, aslında, otoimmün bir hastalık için uygun geni taşıyanların yüzde 10'undan daha azının ilgili hastalığı geliştireceğini göstermektedir. Epigenetiğimiz; hastalığın gelişmesinde daha önemli görünmektedir.
İnfeksiyonlar: Bakteri virüs, mantar ve parazit olsun infeksiyonlar ya da bu mikroplara maruziyetler mikrobiyomumuzda önemli zararlı etkilere neden olabilir.
Bağırsak sağlığı, bütünsel iyilik halimiz için çok önemli bir rol oynadığı için, bağırsaklarımızı nasıl koruyacağımız önemlidir. Sağlıklı bir bağırsağı korumak için yaşam tarzı seçimleri nispeten basittir: probiyotik gıdalar yemek, düzenli egzersiz yapmak ve ritmik bir uyku düzenini korumak bağırsak sağlığına katkıda bulunurken, aynı zamanda daha geniş bir iyilik halinin korunmasına da yardımcı olur. Yoğurt, kefir ve lahana turşusu gibi fermente gıdalar, bağırsakta sağlıklı bakterilerin artmasına yardımcı olmaktadır.
Sağlıkla kalınız…
Prof. Dr. Zübeyde Gündüz
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı,
Çocuk Nefroloji Uzmanı
Çocuk Romatoloji Uzmanı
Bütünsel Sağlık Uygulayıcısı
@profdrzubeydegunduz
@kuantumyasamm