Ülkemin güzel insanları, ülke elden gidiyor ve de balık baştan kokuyor. Elden ne gelir neylerseniz ki, ülkede “Tuz bile koktu”. Biliyorsunuz, deri kokmasın diye tuzlanır; tabaklanır, onun bir çaresi vardır. Ama tuz bile kokunca, sorarım size, tuz kokunca ne yapılır ya da ne yapılsın? Her şey bitmiş demektir. Onun için, vaziyet hiç de güzel değil. Bir de bu duruma birbiri peşi sıra gelen masum çocuk, genç kız ve kadın cinayetleri eklenince, cennet ülkemiz böyle mahlûkatla yaşamaya mahkûm edildiğimiz bir cehenneme dönüşüyor. “Özgecenlar” yaşadığımız cehennemi cennete çevirmek isteyen melekler, neylersiniz ki onlar da her gün yüzlercesini gördüğümüz, şahit olduğumuz cehennem zebanilerinden kaçamıyorlar. İnsanın kadere bile isyanı burada ortaya çıkıyor. Ama n’olursa olsun, kaderden de bir türlü kaçılmıyor, kaçılamıyor?
Belki sizlere her şey bitmemiş gibi görünebilir ama bana göre çok şey kokmuş. Hangi yana dönseniz burnunuzu tutmak zorunda kalıyorsunuz. Eskiden adi hırsızlıklar bile hazmedilemezdi. Şimdi “Özgecan Cinayeti” bile hazmediliyor, yazık bizlere… Cinayetin duyulduğu gün, Tv. ekranlarındaki yılışık “Sevgililer Günü” kutlamalarını koltuklarımızda kaykılarak, izleyebildik mi? Yoksa içimizde bir şeylerin burkulduğunu, kırıldığını hissedebildik mi?
Bakınız, olaylara, adi cinayetler bile örgütlü, ekipler halinde yapılıyor. Bir de adına üstüne üstlük “organize suç” deniliyor. Peki, cani yaratığın itirafındaki soğukkanlılığa dikkat ettiniz mi? Unutmayalım, bu kıyımları yapanlar nasıl olsa birkaç sene yatıp çıkarız, mantığıyla hareket ediyorlar, nasıl olsa cezalar o denli ağır değil diye hatta çıktıktan sonra bile cinayetlerine kaldıkları yerden devam ediyorlar. Üstüne üstlük bu reziller hapishanede öldürdükleri masumların ailelerinin vergileriyle yiyip içip sıcacık ortamda yaşatılıyorlar, af kanunlarıyla besleniyorlar. Böyle adalet olabilir mi, böyle insanlık olabilir mi? Ya da buna izin veren böyle bir yasa da olabilir mi? Kısasa kısas gerekmez mi? “At Martini Debreli Hasan” gibi her gün gürlüyorsunuz, madem AB’den bu kadar uzaklaşmışsın, tekrar idam cezasını koyabiliyor musunuz? Yooo, olmaaaz, barış sürecine halel gelir.
Bu toplum bu masum cinayetlerden artık, çıldıracak duruma geldi. Özgecan’ın babasının kızlarına yönelik tehdit algısına dikkat ettiniz mi? İki kızının çantalarına biber gazı koymayı ihmal etmiyor? Yaşadığımız yere bakar mısınız? Evet, sevgili okurlar, günlerdir çıkan haberler hep yüz kızartıcı. Acaba, ele güne, dünyaya mahcup olmak daha başka nasıl yaşanır? Bırakınız dünyayı ülkemizdeki yabancılara karşı bile düştüğümüz hali ne ile izah edebilirsiniz? Çılgın bir tüketici topluma evrildiğimiz “Sevgililer Günü” tüketim çılgınlığından ihtimal ki, sevgilisine hediye almak üzere gelmiş olduğu bir AVM’den ayrıldıktan kısa bir süre sonra öfkesi burnunda bir zebani öldürüyor, güzelim Özgecan Aslan’ı. Öldürmekle kalmıyor bir de üstüne üstlük, ellerini kesiyor ve üzerine benzin dökerek yakıyor. Tuzun koktuğu manzarada şunu sorgulamak lazım, değil mi? Acaba eğitimde de yapılan hatalı bir taraf yok mu? Duaya bile standart getirmek istiyorsunuz, 12-13 yaşındaki kızların giyim kuşamıyla bile uğraşıyorsunuz? Ülkemizi istila eden bu vahşi ve korkunç yaratıklar ve canavarlar arasında ülkeyi teslim ettiğiniz, adına insan bile denilemeyecek Frankeştaynlara, yaratıklara karşı ne önlemler alıyorsunuz, ya da nasıl bir önleyici tedbir getireceksiniz, ey ilgili “Bıyıklı(?) Millet Meclis Üyeleri? TBMM çatısı altında çoğunluktasınız, onun için söylüyorum. Ayrıca hepimiz de yaşanılan kanunsuzluklardan nasibimizi alıyoruz, bilmem farkında mısınız? Hepimiz, başkalaşıma uğrayan öfkesi burnunda yaratıklar olduk, öfkenin geldiği boyuta bakar mısınız? “Başımız Sağolsun” bile dileyemiyorum. Sorarım sizlere, Allah’ınızı seversiniz, bizler nereye doğru sürükleniyoruz ya da gidiyoruz. İddialar, yazılanlar doğruysa, masum gencecik “Özgecan”ımızı hunharca yakarak öldüren cani bir de üstüne üstlük bir çocuk babası. Onun karısı ve çocuğu bu olayı nasıl algıladı? Yoksa her gün o evde, benzer mezalimler mi yaşanıyordu? Bilinmez.
Dedim ya, “Tuz koktu.” Sözün uzunu şöyle “Balık kokarsa tuzlanır. Ya tuz kokarsa…” Ya da imam - cemaat meselesi… Sözün kısası ise, işte bu durumda “Orman Kanunu” egemen olur, sevgili okurlar.